1 Aralık 2012 Cumartesi

KİMSE VAR. DI...

saat bir tik bir tak
kafama takılanlar
bir bir
tik tak

erirken hayat
katılaşan hayaller
derin bir nefes...
ver şimdi ya da
tut,
say
bir tik bir tak...

aralık'tı
aralıktan sızışımız...
bir yaz günüydü
başladı
bir tik bir tak...

akarmış gibi yaptı
o, zaman.
bozulmuştu algılar
sayıyordu yerinde

bir tik bir tak...



8 Ekim 2012 Pazartesi

OYUN


Yalnızlık; hayatın yalın yüzü, yakan ve soğutan…

Hayat; kalbin bir anlık deliliğine bakan, ince ve bazen çekilmez.

Kalp; akıldan kaçan, bazen korkudan bazen de aşktan, hızlı atan…

Akıl; bedene savaş açan, rakıyla bazen beliren, sigaranın ateşinde parıltısını yitiren,

Beden; toprakta elbet çürüyecek olan ve bazılarında toprağa bile gerek kalmayan…

Toprak; yalnızlığın son seferi, layık olmasa bile kabul eden…



Yalnızlık; hayatın yalın yüzü, yakan ve soğutan…

Hayat; sadece bir kısır döngü, roller kesen.

7 Mart 2012 Çarşamba

OSURUKLU GÖT

     Merdivenleri teker teker eksiltirken arkasına baktı. Bir şey yoktu. Yüzünde bir gerginlik vardı. Nefes alışları sıklaşmış, alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Son merdivenin de hakkından gelip köprüye ulaşırken, içine düştüğü hava akımının selamına kayıtsız kalmayıp sol bacağını, diz kapağından hafifçe bükerek karnında biriken yükün bir bölümünü yolladı. Merdivenlere ulaşmak üzereyken arkasına bir kez daha baktı, yine bir şey yoktu meydanda. Memnuniyetle kalan yükü de attı içinden. Gözlerindeki orgazmik kayma, adeta dağa taşa haykırıyordu rahatlığını. Kendine gelip sigara yakmaya yeltendiğinde, merdivenlerden çıkmakta olan çiftin kendisine, gülmekle gülmemek arasında kalan o ibneliğin tüm ihtişamını barındıran yüz ifadeleriyle baktığını gördü. Çift köprüye ulaşıp yavaşça gözden kaybolduğunda kahkahaları çınlıyordu sessizlikte.
   
     Köprüden indikten sonra bir kedi gördü sanki. "Pissst"dedi. Kedi oralı olmadı. Hırsını kediden çıkarmak ister gibi bir saçma sapan dangalakça hali vardı. Kedi tüm vurdumduymazlığıyla bıyıklarını burup "Ne pistliyon len senden mi korkacam osuruklu göt" dedi. 'Osuruklu göt' ne demekti. Ne sanıyordu kendini bu ibne kedi. Yerden ufak bir taş alıp kediye fırlatır gibi yaptı. Kedi göbeğini kaşıyarak "hehaastir lan" dedi. Kahkaha atmaya başladı. Gözden kayboldu. Kahkahaları yankılanıyordu hala kedinin.
 
     Yürümeye devam etti. Evine yaklaşıyordu. Dilenci gördü. Bir an halini unutup ona para vermeye meyletti. Dilenci purosunu çıkardı ve yaktı. İçine çekerken yüzüne bakıp "Ulan senin parana mı kaldım pezevenk? Siktir ol git şimdi osuruklu göt" dedi.  'Osuruklu göt' ne demekti. Ağlamaklı bir halde parayı dilenciye fırlattı. Dilenci puronun dumanını paraya doğru üfledi. Para cebe tekrar girdi. Buna da şükredip yoluna devam etti. Dilencinin kahkahaları kulağında çınlıyordu.

     Mahalleye girdiğinde stresten kıçını kastığını ve bu sebeple boxerının kıçının arasına kaçtığını fark etti. Sol bacağını hafifçe büküp, baş ve işaret parmağının yardımıyla boxerı azaptan kurtarmaya yöneldi. Tam hedefe varacak iken "Dur polis!" diye bir feryat duydu. "Ellerini yavaşça götünden çek ve havaya kaldır." Şoka girmişti. Siren sesleri sardı dört bir yanını.  Yedi tane polis arabası etrafını çevirdi. Silahlar doğrultulmuştu yüzüne. Sağ eli kıçında, sol bacağı bükük, sol eli havadaydı. Sağ bacağı ise sıradan bir şekilde duruyordu yerinde.  "Teslim ol osuruklu göt" diye bağırdı polis. 'Osuruklu göt' ne demekti. Göz çapağı yiyecek durumdaydı. Elini ayağını normal pozisyona getirerek düşünmeye daldı. Şaşkındı. Ekip aracına bindirildi. Boxerı iyice kıçına girmişti artık. Karakola geldiler. Zindanlara atıldı. Zindanda sağ ayağından zincirle duvara bağlanmıştı. Uzaklardan, derinlerden bir ağlama sesi duydu. Arttı ses. Arttı... Arttı... 15 metre boyunda bir bebek ağlıyordu karşısında. Bebek ıkınmaya başladı ve arkasını döndü. Dehşete kapılmıştı. Şelale misali yağan bok, tam ona ulaşacakken "Haaayıııırrrrr" diye bağırdı.
   
     Uyandı. Saat sabaha karşı 4'ü geçiyordu. 1 yaşını daha bitirmemiş oğlunun ağlamasına uyanmıştı. Gitti yanına.Uykulu bir halde gülümseyerek baktı oğluna. Altını kontrol etti. Temizdi. Karnı da aç değildi. Sonunda anladı sıkıntısını. Aldı oğlunu kucağına ve sol eliyle gazını çıkartmayı denedi. Oğlu 'zort'u zortlayınca kahkahaya boğuldu. Evin her köşesinde yankılanıyordu kahkahası.Kötü kokuyu alınca yüzünü ekşitip oğluna, "Ne pismişsin lan osuruklu göt" dedi.

     Bebek güldü.

23 Aralık 2011 Cuma

Çocukluğuna İnerken

            Araladı gözlerini. Televizyonda anlam veremediği bir program vardı. Gerindi kanepede ve güç bela doğrulabildi. Akşam olmak üzereydi ve hafiften karnının acıktığını hissetti. Mutfağa yönelip kutsal sayılacak yemeği yapmaya koyuldu. Günün spesiyali burgu makarna idi yanında da şehriyeli tavuk çorbası. Makarnaya biraz salça ekledim mi daha ne olsundu. Dünün spesiyaline taş çıkartırdı. Sade makarna ve mantar çorbasına yani… Makarnayı koydu haşlanmasını bekledi. O sırada bilgisayarının başına geçmişti. Oradan oraya savrulurken basketbol oyunu indireceği aklına gelmişti. Aradı buldu. İniyordu nazlı nazlı. Oyun mevzusuna yeni yeni ısınıyordu. Hiç arası olmamıştı çocukluğunda bilgisayar oyunuyla. Hatırlıyordu bir gün arkadaşının doğum günü için, onun evine gittiğinde, o bir oyunla uğraşıyordu. İlgiyle dinliyordu ama tam anlamıyla hiçbir halt anlamıyordu söylenenlerden. “ cracklemeyi yapamamışım abi crack önemli sonra hallettim onu. Crackini doğru yaparsan sorun olmaz” crack neydi bir oyun ne diye “ cracklensindi”. Zavallı anlam veremedi. “ tabi ya haklısın “ diyebildi. Crack dosyaları diye bir tabirin yer aldığı cümlenin gerisini hatırlamıyordu. Bilgisayarı yok diye üzülüyordu ama artık geçmişti. Alırsa crack falan ne yapardı. Şükretti iyi ki bilgisayarı yoktu.

              Eski evindeyken bir oyun almıştı arkadaşından. Onu yüklemeyle uğraşıyordu. Ama olmuyordu bir türlü. Oyunu aldığı arkadaşı evdeydi de ona sordu. Ve o sihirli cümleyi duydu tekrar “abi crack yapmamışın ki”. Gözü karardı ağlamaklı oldu. Çocukluğuna iniverdi rahat bir şekilde. Anlattırdı nedir bu diye. O an hayatında yaşadığı en büyük hayal kırıklığını yaşıyordu. Ezik bir kopyala yapıştır olayıydı sadece. Olay, kendine crack , crackleme  falan dendiğini duysa kendini padişah sanardı. Çocukluğuna hazır inmişken o arkadaşına küfürler yağdırdı. Hatta dövdü. Ağzını burnunu kırdı. Bu hayalleri kurarken ağzı yarım karış açıktı ve hafifçe sırıtıyordu ki ev arkadaşı seslendi mutfaktan. Makarna haşlanmıştı ve süzgece konması gerekiyordu. Küfrederek mutfağa gitti. Neden tek başına yapmadığını sorunca, tutamadığını sıcaktan elinin yandığını kolaysa kendisinin yapmasını söyledi. Tuttu süzgecin ucundan.

             Ağzı yarım karış açıktı ve hafifçe sırıtıyordu ekrana bakıp oyunun inişini gözlerken. Bir yerden gelen fokurdama sesi dikkatini dağıttı. Makarna… Koştu hemen. Bayağı iyi olmuştu kıvamı. Süzgeci aldı. Ee. Kimse yok evde. Nasıl yapacaktı. Hiç kolay değildi. Eski ev arkadaşı muhtaç olmuştu ona bunu yaparken o ne yapacaktı. Bir yerlerden “ cracklemek gerek abi…” “ cracksiz  olmaz o iş…”crackcrackcrack…” gibi şeyler duydu. Süzgece ve tencereye baktı. Mağrur bir şekilde kafasını kaldırdı. Bir eliyle tuttuğu tencereyi süzgece yanaştırdı. Diğer eliyle süzgeci tutuyordu. Başarmak üzereydi. Savaş meydanında fırlatılan oklar gibiydi makarnalar. “ahhhh” eli yanmıştı. Çok canı yanıyordu. Birkaç zayiat vermişti ama zafer onundu. Onurlu ve başı dikti. Eski ev arkadaşını arayıp sadece küfredip telefonu kapattı. Bilgisayarının başına geçtiğinde oyunun inmek üzere olduğunu gördü. Sıra şimdi ondaydı…

3 Aralık 2011 Cumartesi

ÇIPLAK RUH

             Günün batmasına yakın açtı gözünü. Kendini verdiği hüznün kucağındaydı. Karanlığı severmiş gibi yapardı, bazen severdi. Gece, onun vazgeçilmesi en kolay fakat sanki vazgeçerse ıssızlığını kaybetme korkusuna yol açacağı için aslında en zor şey gibi görünürdü(!) İlk sigarasını yakmak için komodine uzandı. Güneş dinlenmeye çekilirken, nöbeti devralıyordu. Yıldızları yalnız bırakmamalıydı, yalnız olma pahasına. Hayali karakter gibi yaşamanın zorluklarını hissediyordu. Aslında bilirdi bir sebebi yoktu bunun. Sadece kendi ruhuna giydirmeye çalıştığı yaşamdı bu. Kimi zaman sıkıyordu. Ama zaman geçtikçe gevşemeye başladı. Tam oturacaktı üstüne bir süre sonra.  Bazen o hayatı çıkarıp üstünden, gündüzü giyerdi. O gevşemezdi. İnsanlar geçerdi gözünden sadece. Geçerdi giderdi. İstediği ile değil isteyen ile muhatap olurdu. Gündüz, gecenin acısını çıkarırdı hep. Geceleri yıldızlara yalnızlık masalı okumanın bedeli, gündüzleri bir sürü gereksiz insanın derdini bir masalmışçasına dinlemekti. Gibi yapmaktı esasında. Dinlerdi elbet. Anlatan ise anlattığını bir halt  sanardı. Severlerdi onu. Sevmek zorundaymış gibiydi sanki o da. Asıl dert ortağına koşmak istiyordu. Yıldıza. Yalnıza. Yalnızlığa. Gündüzü çıkardı üstünden. Çok sıkmıştı. Geceyi giydi. Damarlarında akan kanın hızlandığını hissetti. Özgür olduğunu hissetti dört duvar arasında. Duman yükselirken göz kapaklarına doğru, kırpmadı onları. Yansın istiyordu; yaşarsın. Hislerini kaybetmeye başladığını hissetti. Gece fısıldardı bazen. Gitme derdi. O da safça dinlerdi geceyi. Yakıştığını düşünüyordu. Olduğunu düşünüyordu. Gece ile sevişirdi bilmeden. Ama gece hep bırakır giderdi onu gündüzün kucağına. Kızamazdı. Ona kavuşmak için günü kovalardı, gün hızlı aksın diye uyurdu. Göz açıp kapayana kadardı. Uyansa bile uyur gibi yapardı. Gece geldi. En güzel kıyafetini giymişti gene. Gece onundu artık. Öyle sanıyordu. Tel tel dökülmeye başladığını fark edemiyordu. Gece, örtüyordu zararını. Gündüz onu sıkıyordu. Uyarıyordu aslında. Bırakmasını istiyordu onu. Aldırmadı. Duymamış bile olabilirdi. Yalnızlığının uğrak yeri olan yıldıza göz kırptığında gece ile gevşedi. Gevşedi. Özgürdü dört duvar arasında.
          Gündüz uyutmadı onu. Kalktı, yüzünü yıkadı çıktı. Hızlıca işini halledip günü yatağında sonlandırma telaşındaydı. Bir dükkanın camekanında gördü kendini. Ürktü. Girdapa dalmıştı sanki. Hayali karakter olmanın zorluğunu yaşıyordu. Hayal oluyordu. Tatlı, bir tadımlık hayal. Flulaştı her şey. Oturdu. Sebebini bilmeden ağladı ağladı. Kalktı döndü evine. Batarken gün, yakmıştı sigarasını. Yalnızlık görmüştü ateşi. Göz kırptı ona. Uzattı kıyafetini gene. Hissizce baktı döndü arkasını görmezden geldi. Geceliğini giydi. Uyudu.
        Gündüz çok heyecanlıydı. En güzel kıyafetini verdi ona. Başta sıktı biraz. Ama gevşeyecekti hissediyordu. Çıktı. Kapıyı kapadı. Yeni arkadaşına şöyle bir tebessüm etti. Hayata başlıyordu. Bilmediği… Heyecan duyduğu…

        Gece izliyordu onu. Kolay vazgeçmeyecekti. Beklemeye koyuldu…

29 Kasım 2011 Salı

GÜN

Günün batması gerekti,
Gerekmediğini anlamak için.
Anlamasının günü geldi
Batışının gerektiğinin.

Sadelikler diyarında dolanıp durdu,
Sadeliğini sadece unuttu
Sadece makyajdı istediği
Günün batmasını bekledi.

Karanlığın en koyusunda
Açıldı içi boylu boyunca
Tamamdı makyajı artık.
Gün tamamdı gece geldi.

Dolaştı kollarında gecenin
Dans etti savrulmaktan zevk alarak
Düşmeye yakındı içine sisin
Aldırmadı , gülümsedi karanlığa iyice dalarak.

Gün aydı üstüne
Aynaya baktı irkildi
Silinmişti özgürlüğü sinsice
Günün batması gerekti.

Kapadı kendini gene
En derine, gereksizce
Günün batması gerekti
Var olduğunu sanması için.

25 Ekim 2011 Salı

SON NEFES

   Hafifçe doğruldum yerimde. Sol tarafıma doğru uzandım telefonumun saatine baktım. Vakit tamamdı. Bir şort bir tişört giydim çıktım ardından. 19 yaşında olmanın verdiği hiçbir şeyliği yaşamanın keyfi güzeldi. Sokağın başına geldim kafamı yukarı kaldırıp cefakar anneme el salladım. Anaokuluna başladığım ilk günden beri yaptığım şeydi bu. O zamanlar ya annem ya babam beni okula bırakırdı ve yanımda olmayanına dönüp el sallardım balkona doğru. Yaklaştı bizimki nihayetinde. Kafa tokuşturarak selamlaştık. İrfan abinin yerine yol aldık. İrfan abiyle önce hiçbir kelimenin anlaşılmadığı, sadece boğuk kahkahaların sahne aldığı bir muhabbeti “ abi bize iki çay yaa” sözüyle tamamladık. Her şey iyiydi, mekan sahibinin kankası olan bıçkınlardık ama bir çayı saatte ortalama 10 yudumla içebilecek kadar ekonomik özgürlüğümüz vardı. Cebimden1,9 TL çıkarıp uzattım bizimkine. Bizimki küfretti. Hep ona aldırıyordum çünkü. Yaklaşık 1 dakika sonra geldiğinde kısa sigaralarımızı yakmıştık. Önümüzde 2 saatimiz, 1 çayımız ve tütmesi gereken 10’ar sigara vardı. Tavla oynamaya başladık. Karşılıklı küfürleşmekten duman tüttürmekten, kahkaha başına düşen kelime sayısı 4 ü geçmeyen muhabbetimizden keyif alıyorduk. Saatler gece yarısına yaklaştığında balkabağına dönüşmekten korkan kız gibi eve doğru yol aldık. Yolda yere ortalama 6 balgam attık. Ağzımızı sonuna kadar açıp tüm havayı içimize çekmek istedik. Sakız bizim en önemli kamuflajımızdı. Aldık. Buluştuğumuz köşede bu sefer ayrılırken eller tokalaşma pozisyonunda yaklaşık 10 dakika küfürlü muhabbete daldık. Kafaları tokuşturarak ayrıldığımızda artık birbirimizin gözünden kaybolmamıza rağmen tavlada birbirimize nasıl koyduğumuzla alakalı sözler içeren iltifatlarımız sokağı inletiyordu. Sokağın başına geldiğimde kafamı kaldırıp yukarıya bakarken balkonda yavaş yavaş büyümekte olan bir gölge belirdi. En sonunda babam gözüktü ufukta. Hep aynıydı. Ne zaman apartman kapısına 13 metre kalsa babam balkonda belirirdi. İlk zamanlar nasıl olduğunu anlayamazdım. Sonra artık alıştım. Şimdi ise hala anlayamıyorum. Apartmana girdiğimde merdiven tırabzanlarına elimi bastıra bastıra yukarıya çıkıyordum ki elim tırabzan koksun. Bu da son kozumdu.
                 Babamın dürtmesiyle uyandım. Kahvaltının ardından dışarı attım kendimi. Saat 3 olmuştu. Bizimkiyle buluştum. Kafaları çekmeye gittik Alsancak tarafına. Mekana geldiğimizde hemen birer tane 70lik söyledik. Cebimden 1,9tl çıkardım uzattım. Küfür etti. Dirençliydi bu sefer. Bu sefer ben aldım gidip. 50 kuruş zam gelmişti. İnce hesaplar yaptım. Neden olduğunu hala çözemiyorum. Geri geldiğimde önümüzde içilmeye hazır bitmesi gereken 10’ar sigara ve cebimizde birer tane 50lik daha söyleyecek para vardı. Mekanın değişmesi bizim medeniyetimizi etkilemedi. Oymalı muhabbet çok tatlıydı. 2. biralarımızı içtik. Biz neydik be böyle. İnanılmaz içmiştik. Durağa doğru yürürken karşımıza çıkan bir dilenci 1 TL istedi, umursamadık. Yolumuza devam ettik. Eve doğru yaklaştığımızda otobüsteki insanların hakaret içeren bakışları bize acz içinde bırakmıyor üstelik bizi daha da “cool” hissettiriyordu. O kafayı hala yaşarım. İndik. Köşede vedalaştığımızda kafalar tokuştu, gözden kaybolana kadar küfürler havada uçuştu. 3-2-1. İşte bu. Metro hassasiyetindeydi babam gene. Sanki evde “utku 2 dk.” İbaresi vardı. Bunu düşünüp sırıttım. Şu an gene sırıttım. Tırabzan eşliğinde merdiven yolculuğum kendimi koşar adım helaya atmamla son buldu. Profesyonelliğin doruğunda idim. Hiçbir şekilde kendimi açık etmiyordum.

      Bu olaydan 2 sene sonra kendimi ele verdim. Artık evin içinde öksürmeye tırsıyordum. Kendimi kasıp balkona atıyor, olanca gücümle balkonda öksürerek olayı örtüyordum. Okula döndüğüm zamanlarda da, bizimkiler ne zaman arasa kendimi kasıyordum aynı evde yaptığım gibi.
      Bizimkiyle buluştum gene. Cebimden 2,4 TL çıkarıp uzattım. Aldı. Yaktık keyiflice. 3 saate yaklaşan muhabbetimiz çok iyi anılar bırakmasa bile zihnimizde, bizi anlık mutluluklarla avutuyordu. Ertesi gün okuduğum yere dönecektim. Bu sebeple “bokunu çıkarmak” tabirini layığıyla yerine getirip onu utandırmadık. Sabah oldu. Servis tam 8.45 te üst sokaktan hareket edecekti. 8.37 de saate baktım ve erken olduğunu düşünerek çocukken bile izlemediğim çizgi filmleri izlemeye devam ettim. 8.42 de evden çıktım. Yol üstünde gördüm servisi. El ettim. Durdu. “otogar mı” dedim. Adam olumsuz yanıt verdi. Şubenin önüne geldim. Adam servisin gittiğini söyledi. Meğer “otogar” diye bir firma varmış ama benim servis başka firma olduğu için soruma olumsuz cevap vermiş. Algıladım ama algımda problem varmış gibi davranıyordum. Otobüs 45 dakika sonra kalkacaktı. Cool bir şekilde eve dönüp bir hayvan gibi kapıyı yumrukladım. Kardeşim kapıyı açtığında onu nikahtan gelin kaçırır gibi aşağıya sürükledim. Arabanın anahtarını aldım. Attım benim biradere. Öndeki arabayı takip etmesini söylemeyi çok istedim. Yapamadım. Arabayı çalıştırdı. Hareket etmek üzereyken biri apartman kapısını açıp kendini arabanın üzerine attı. Yaşadığım şoku atlatmadan annemin elinde havluyla arabaya bindiğini görmek beni ziyadesiyle düşüncelere sevk etti. Tahmin etiğim gibi annem, tahta zımparalarcasına kafamı havluyla kurutmaya başladı. Stresten terlemiştim. Kırmızı ışıkta durduk. O anda yanımızda belediye otobüsü vardı. Gözümde gözlük gayet cooldum ön koltukta. Ta ki annem arka koltuktan bir anda saldırıp tişörtümü çıkartmaya çalışana kadar. Bavulumu açmış bir tişört çıkarmış onu bana uzatıyordu. Ben karşı koydukça olay eminim belediye otobüsünden çok ilginç gözüküyordu. Tişörtümü tazeledikten sonra otogara varmıştık. 10 dakikam vardı ve ben tuvalete gitme, dergi alma, sigara içme ritüelimi tamamlamalıydım. Ne var ki sigaram yoktu. Bavulumu bagaja verdim ardından tuvalete gittim. Koşar adımlarla büfeye yanaşıp sigara ve peçete alacakken arkamı dönesim geldi. Onu hemen 1 metre arkamda buldum elinde tişörtle. Annem. Elimde sigara vardı ve büfeciye geri vermek istemedim. O tedirginlik çok fenaydı. Bir yanda erkekliğe leke sürdürmemek vardı bir yanda anne zulmü. Gözlerimiz konuştu sadece. Ben “ canım annem benim cefakar annem” bakışı atıp sigarayı çantama tıktım. Ama annem sigarayı önemsemedi. Tek derdi yer yer terden ıslanmış tişörtümü değiştirmekti. Gitmiş adama “ sana sarı tişörtlü, irice bir çocuk bavul verdi mi” diye sormuş. Olumlu yanıt alınca da” ver bakayım bavulunu. Bilmez o üşüttüğünü hastalanır”  demiş. Annemin elinden tişörtü kapıp otobüse bindim. Annem çeşitli tiyatral hareketlerle tişörtümü değiştirmemi söyledi. Ben sağ tarafımda iki kız olduğunu anlatmaya çalıştım. Onlar bana gülüyorlardı. Sanırım annem bavulum isterken onlar da bagaj yerleştiriyorlardı. Elimde tişört otobüse bindiğimde bana gülümsemelerini yanlış yorumladığım kanısına vardım. Şimdi resmen kahkaha atıyorlardı. Yola çıktım. 1-2 saat sonra 2-3 kere öksürdüm. Muavin “ anneni dinlemezsen böyle olur” dedi gülerek. Pezevenk prim yaptı kızların gözünde. Bende kulaklığımı takıp anlamlı bakışlarla dışarıyı seyreyledim…
……………………………………….
      Bizimki gelmişti ziyaretime. Oturduk. Birer kahve söyledik. Cebimden 2.75 tl uzatıp verdim. Kuruş şaşmazdı. Tavla oynamaya başladık. Hayvan gibi olmuştuk ama oymalı sohbetin çekiciliğinden kaçamıyorduk. Ardından biraz gezintiye çıktık. Dilencinin biri gelip 5 lira istedi. Umursamadık.
     O gece çok öksürdüm. Öksürmekten kusacaktım. Mecaz kullanmadım. Sigarayı yavaş yavaş bırakmam gerekiyordu ama yemiyordu. Telefonum çaldı. Annemdi arayan. Ne zaman döneceğimi sordu. Ramazanda geleceğim dedim. Gene kastım ama bu sefer başaramadım. Telefonu tükürük içinde bırakan bir şekilde seri öksürmeye başladım. Annemden azar üstüne azar işittim. Artık rahatça uyuyabilirdim.
      Eve döndüm. İftardan sonra sahura kadar bizim çocuklarla takılıp dibine dibine vuruyordum cigarrettenin. 3 hafta böyle geçti. Ama artık çok keyif almamaya başladım. Sahura kadar süren batak partisinin ardından biraderle eve dönerken çok az içilmiş sigara paketime baktım ve biraderime çok içli bir konuşma yaptım. Etkilendi. O anda sigarayı bırakmaya karar verdik. Yemin ettik. O sırada karşıdan gelmekte olan çöp toplayıcısına baktık. Ağzında sigara vardı. Eminim ki ona vereceğimiz iki paket sigara onu çok mutlu ederdi. Yanına gittik. Adama almasını söyledik. Ama o, almadı. Nedenini sordu. Allahım sanki sınanıyorduk. Abiye yalvardık. Kırmadı bizi aldı sağ olsun.
        Döndüm okula. İçki içerken, yemekten sonra, kahve içerken, akşam gezmesinde, muhabbette, boğaza karşı yakmadım sigara. Geçilebilecek tüm testlerden geçtim. İrade gösterisi yaptım kendi kendime ve artık resmen unuttum sigarayı.
      Telefon çaldı. Arayan annem. Öksürdüm. Çok masumdu öksürüğüm. Ama annemden bir ton laf işitmeme engel olmadı bu. Azarımı işittim ve üstüne sigara yakasım geldi. Ötelemeyi başardım nihayetinde.
10 koca gün evde yalnız kaldım. Ama yakmadım inatla. Maç izlerken de yakmadım. Artık emindim kendimden.
Sigarayı bırakalı 3 aya yaklaştı ve artık tamamen soyutladım kendimi ondan. Telefon çaldı. Arayan bizimkiydi. Sigarayı bıraktığını söyledi. Bunun şerefine 6 dakikalık mükemmel bir oymalı muhabbete girmiştik. Kapadım. Sırıtıyordum yürürken salak salak. Karşıdan bir dilenci geliyordu ve benim bu saf tipimi görüp yanıma yanaştı. 10 lira istedi. Bu sefer umursadım. Savdım bir şekilde başımdan ama. Sanırım sigaraya zam gelmişti.